Mersin’e geldiğim 2004 yılında tanıştım Ali Rıza Eşki ile… “Ekşi mi?” deyince “hayır abi, -göze ait, gözle ilgili anlamında- Eşkî” deyiverdi… Genetik bir rahatsızlık olan Glokom, fakülte yıllarında kapatmıştı gözlerindeki perdeyi. Arkadaşlarım içinde Ali Rıza’nın yeri ayrıydı.
Ali Rıza, hepimizden daha yaşam dolu, hepimizden daha aktifti. Tek başına her işini hallediyordu. Telefonu kullanırken gözüne yaklaştırıp ekrana bakıyor, yardım almadan asansörle inip çıkıyordu. Görme yetisi biraz var diye düşünmüştüm. Böyle düşündüğümü söyleyince, “alışkanlık abi!” demişti.
Öğrencilerin konakladığı dört katlı bir vakıf evinde kalıyor ve gençlere rehberlik ediyordu. Bekâr olunca vakıf evi onun da evi olmuştu. Onu bazen mutfakta yemek dağıtırken, bazen bulaşığa yardım ederken, bazen de eşya taşırken görüyordum.
-Kardeşim, bırak gençler yapsın, dediğinizde “abi ben boş duramıyorum!” cevabını verirdi.
Hepimizden çok çalışır, koşturur, gençlere sohbet ederdi. Gözlerindeki karanlık bir engel değildi onun için. Gençler sözlerinden çok etkileniyordu. O, gençlere aydınlık bir dünyadan sesleniyordu. Çünkü samimiydi, yaşama kapanan gözleriydi, yüreği değildi. Onun sayesinde nice genç gölgeler arasında kaybolmaktan kurtulmuştu. Sözleri göz kulak olmuştu gençlere. Çalışmalarını da asla yeterli görmez, bizi mahcup ederdi.
Kısmet oldu evlendi. Bir kız, bir erkek iki evlat lütfetti Allah onlara. Bir taraftan da azmetti, çalıştı, memur oldu. Vakfın yolunu unutur derken, yeni evi vakfa komşu oldu, hizmete devam ediyordu aynı gayretle. Ali Rıza için durmak yoktu. Görmemek engel değildi. Eğitimini aldığı mesleği yapmak için çabaladı ve Mersin Halk Eğitim Merkezine Öğretmen olarak atandı.
Artık en sevdiği işi yapıyordu…
Sesli asistan yardımıyla iyi derecede bilgisayar kullanıyordu. Braille alfabesi ile okuma yazma da öğrenmişti. Ali Rıza bizi gayretiyle utandırıyordu. Hayatın içinde biz onun gördüklerini göremiyor, onun gibi dokunamıyorduk kayıp giden zamana. Altı noktalı alfabe ile yazılmış Kur’an-ı Kerimi okurken gördüğüm gün onu çok duygulandım. Gören gözlerle kör gibi yaşayan asıl bizdik, Ali Rıza değildi.
Açtığı kurslarla kendisi gibi görme engelli onlarca kişiye Kuran-ı Kerim, okuma yazma ve bilgisayar kullanımını öğretti Ali Rıza Hoca…
Ali Rıza Hoca için durmak yoktu. Maşallah azmi ve gayreti gün geçtikçe artıyor, çalışmalarına yenilerini ekliyordu. Görme engelli arkadaşlarıyla beraber Türkiye Görme Engelliler Derneğinin Mersin Şubesini açtı, daha sonra Körler Eğitim Yardımlaşma Derneğini kurdu ve halen başkanlığını yürütüyor.
Engeli dolayısıyla sokaklarda koşup oynayamayan çocuklara, hayata küsmüş gençlere ulaşarak hayata tutunmak için bir neden olduğunu söylüyor, onları eğitiyor, hayata hazırlıyordu.
Gayreti ile Ali Rıza; görmek, duymak, koklamak gibi eylemlerden ibaret değil insan, diyordu. İnsanı diğer varlıklardan ayıran bilince sahipti o. Rabbim de onun yolunu hep aydınlattı. “Kulumu, iki gözünü kör etmekle imtihan ettiğim zaman sabrederse, gözlerine karşılık olarak cenneti veririm.” Hadisini okuyunca, Ali Rıza’nın karanlık sandığım gözlerinin önünde akan şeyin ne olduğunu, onun neye koştuğunu anladım.
Yürek sağlam olunca görmeyen gözler de görüyordu.